Ben sıklıkla kadın figürlerini tuvale yansıtan bir kadın ressam olarak, görmek istediğim ve içimde yaşattığım kadınları resmediyorum. Kabarık, uçuşan, rengarenk saçları olan kadın imgeleri. Yaşamı özgürce kucaklayabilen, kendisiyle barışık, özgüvenli, hayatın içinde, doğanın içinde ve diğer canlılarla beraber yaşayan kadınlar. Ancak bir kadının tamamen özgürlüğünden bahsetmek, çok da kolay değil. Günümüzde hala çok da üzücü bir şekilde aile baskısı, din, töre, toplum, işveren ve eş baskısı altında kalıyor kadınlar ve kız çocukları ...
Ölümün olduğu yerde, yaşamdan daha kıymetli ne olabilir? Oysa ki ölümün karşıtı yaşam değil, aşktır belki de.. Bu dünyadaki en önemli duygudur aşk. Sadece bir insana değil, doğan güne, bir çiçeğe, bir ağaca, doğaya, başka bir canlıya yani yaşamın kendisine duyulan aşk. Sergime “Yeryüzü Aşkın Yüzü” ismini vermemin nedeni; her işi aşkla yapmakla ilgili, yaşama aşkla bağlı olmakla ilgili. Ayrıca bir temenni niteliğinde. Yeryüzündeki tüm savaşlara, zulümlere, haksızlıklara, adaletsizliklere karşı da bir duruş aslında, bir dilek, bir umut, bir bekleyiş... Sanatçılar eserlerinde toplumsal eşitsizlikler, çevre sorunları, insan hakları ihlalleri ve siyasi olaylar gibi önemli konuları ele alabilirler.
Bu eserler insanları bir şekilde etkiler, onları düşünmeye ve bu meselelere duyarlı olmaya teşvik eder. Sanatın güzelliğini, uçsuz bucaksızlığını başka birisine bulaştırdığınız zaman, onun gönlündeki yüreğindeki güzelliği de açığa çıkarırsınız, sakinleştirirsiniz. Şiddet ve gürültüden uzaklaştırırsınız. İyileştirirsiniz. Ve bu mücadele için sanatçılar şiirler yazmaya, şarkılar söylemeye, kitaplar yazmaya, resimler yapmaya devam edecekler, yeryüzü aşkın yüzü olana kadar...