Mustafa Kemal Atatürk ve Çankaya

Cumhuriyetin Kurulduğu Yıllarda Ankara ve Çankaya

Ankara’nın, 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkenti olarak ilanı ve sonrasındaki gelişmeler, köklü bir siyasal ve sosyal değişimin fiziki çevresini yaratma gayreti ile doludur. Amaç, çağdaşlaşmak ve modern bir toplum kimliğinin genç Cumhuriyet’in vatandaşlarına kazandırılmasıdır. Buna uygun tasarlanmış yaşam çevreleri ve mekânlar, yeni başkentin tasarlanmasında öne çıkmaktadır. Ankara yeni kurulan Cumhuriyet’in simge bir kenti olarak düşünülmüştür. 

Cumhuriyetin ilk yıllarında Bulvar ve Kızılay, çağdaş toplum beklentilerine ve kentsel yaşam standartlarına uygun olarak tasarlanmış olan bir temsil mekânıdır. Cumhuriyet’in önemli törenleri, yerel yönetimlerin etkinlikleri, Bulvar ve Kızılay’ı 1940’lı yıllardan sonra Ankara’da toplumsallaşmanın mekânı haline getirmiştir. Cumhuriyet’in yeni kurulan başkentinde kendini en coşkulu şekliyle gösterdiği özgün düzenlemelerden biri Atatürk Bulvarı olup, bunun en önemli odağı da Kızılay’dır. 

Önceleri, Kızılay eski kartpostal ve fotoğraflardan da anlaşılabileceği gibi yaşayan bir kent merkezi değil, bir simge mekândır. Özenle düzenlenmiş Güvenpark ve bulvar, bu simgeselliği en güzel şekilde ifade etmektedir. Ancak 1950’lerden başlayarak bu simge mekân dönüşmeye, bir kent merkezi kimliği kazanmaya başlar. Kızılay’ın 80 yıllık dönüşüm süreci, tarihsel bir perspektiften bakıldığında çok farklı sosyal, ekonomik, siyasal ve kültürel değişimleri yansıtmaktadır.

Kızılay Parkı ve Güvenpark, 30'lu yıllar

Atatürk’ün ve İsmet İnönü’nün Çankaya’ya yerleşmesinin yanı sıra, Yenişehir’de Bakanlıklar sitesinin yapılması ve o devrin bürokratlarının oluşturduğu orta ve üst gelir gruplarının tercih etmesiyle, Çankaya hızla gelişmeye başlamıştır. 

Kentin güneye gelişiminin ilk belirleyicisi, 1925’de yeni mahalleler kurulabilmesi amacıyla, Ankara ve Çankaya arasında 400 hektarlık bir alanın kamulaştırılmasıdır. Bu kamulaştırma, Ankara’nın gelişme yönünü olduğu kadar, eski-yeni Ankara bağlantısını kuracak olan yolu da belirler. Böylece, 1925 yılında Ulus’tan Kızılay’a uzanan Atatürk Bulvarı’nın doğrultusu çizilir ve bu doğrultuda ilk bahçeli evler yapılmaya başlar. 1928 yılına gelindiğinde ağaçlandırma başlamışsa da, üzerindeki seyrek yapılaşma ile Bulvar, boşlukta uzanan bir şerit görünümündedir. Bu “şerit” daha sonra gerek kent içi ulaşım ve gerekse bir “promenad” (yürüyüş - gezinti yolu) olarak kentin en önemli aksı haline gelecektir.

Ankara, başkentlik işlevlerini yüklenmeye başladığı ilk yıllardan beri önemle ve kusursuz olarak imar edilmeye çalışılan bir kent olarak görülmüştür. Bu anlamda ilk yıllardan bu yana, kent planı elde edilebilmesi için yarışmalar açılması, planlama büroları kurulması yönünde bir gelenek oluşturulmuştur. Kentin ilk resmi planı olan Jansen Planı'ndan önce, özellikle Yenişehir'in biçimlenmesinde 1924 tarihli Lörcher Planı belirleyicidir. Yenişehir'deki su, kanalizasyon ve elektrik gibi altyapının başlangıcı ile bugün Kızılay'a biçim veren Kızılay Meydanı, Sıhhiye Meydanı, Zafer, Millet, Ulus, Lozan, Tandoğan gibi meydan ve akslar, Lörcher Planı ile tasarlanır. Bu planlama çalışmasından sonra, başkent için bir planlama yarışması açılır ve 1927 yılında sonuçlanan yarışmayı Alman şehirci HermanJansen'in hazırladığı plan kazanır. Ülkede planlama pratiği içerisinde de önemli bir önem taşıyan Jansen Planının, kentin dokusunu biçimlendirdiği görülmektedir.  

Jansen Planı, 1932

Kızılay’da yaya akslarının kesişim noktasında, Güven Anıtı ile birlikte simgesel bir vurguyla hazırlanan Güvenpark, Bakanlıkların yapımına başlanan 30’lu yıllarda gerçekleşmiştir. Tepe noktası Kızılay Meydanı’nda biten üçgen biçimindeki parkın yanında, bulvar boyunca yayalar ve bisikletlilere ayrılmış gezinti yolu 50’li yıllardaki yol genişletme operasyonlarına kadar varlığını sürdürmüştür.

Jansen Planı'nın Ankara’da 50 yıllık bir perspektif içinde 300 bin kişilik bir kent oluşacağı ve merkezin Ulus ve çevresinde kalacağını öngörmüşken özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan kırdan kente olan yoğun göç, Ankara’nın kentsel mekân oluşumunu önemli ölçüde etkilemiştir. 50’li yıllardan sonra Küçükesat, Seyranbağları, Gaziosmanpaşa, Kavaklıdere, Ayrancı gibi semtlerin gelişmesi Çankaya’yı giderek daha önemli bir ilçe durumuna getirmiş, Ulus ve Altındağ önemini giderek yitirmeye başlamış, Kızılay Ankara’nın merkezi haline gelirken, Tunalı Hilmi Caddesi, Ziya Gökalp Bulvarı ve GMK Bulvarı merkezi bölge olma nitelikleri ile önem kazanmıştır.

Bir zamanların uçsuz bucaksız bağlarının ve derelerinin yer aldığı Çankaya İlçesi, bugün için Türkiye’nin en gelişmiş ilçelerinden biridir. T.B.M.M, Harp Okulları, Genelkurmay, Bakanlıklar, Büyükelçilikler gibi pek çok önemli kurum Çankaya’da bulunmaktadır. İlçe sınırları içinde bulunan 10 üniversite ve iki teknopark, ilçeyi üst sıralara taşımaktadır. 

Cumhuriyet döneminde mimari

Atatürk dil ve tarih kadar güzel sanatlara ve mimariye de yeni toplumun kurulmasında belirleyici bir rol atfediyordu. Cumhuriyet’in bu ilk yıllarında Ankara dışındaki kentlerde önemli anıtsal yapılar yapılmamıştır. Öncelik Ankara’ya verilmiş, Ankara’da yeni Cumhuriyet’in kentsel bir simgesi yaratılmaya çalışılmıştır. 

Ankara’nın önemli resmi yapıları dünya çapında bir mimar olan ClemensHolzmeister’e emanet edilmiştir. Bu mimar tarafından yapılan binalarda, Atatürk’ün bilinçli tercihi ve yönlendirmesiyle, hem Avrupa mimarisinin özellikleri hem de yerel kültürel ve mimari motifler içi içe kullanılmıştır. Binalar Ankara’nın coğrafi ve iklim koşullarına göre tasarlanmış ve cephe duvarlarında kullanılan koyu pembe renkli Ankara taşı ile modernlik ve gelenek ile evrensellik ve yerellik birleştirilmeye çalışılmıştı. 

ClemensHolzmeister (1886-1983) Bakanlık yapılarının önemli bir kısmını, Yargıtay, Genel Kurmay, Harp Okulu, Orduevi binalarını, Çankaya Cumhurbaşkanlığı Köşkünü ve daha birçok resmi binayı projelendirdi. 1938’de açılan yarışmayı kazanarak bugünkü TBMM projelerini hazırladı. Ama bu proje ekonomik zorluklar ve savaş koşulları nedeniyle ancak 1960 yılında bitirilebildi.

Yine ünlü mimar BrunoTaut, Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ni, ErnstEgli Musiki Muallim Mektebi  (Devlet Konservatuarı) ve İsmetpaşa Kız Enstitüsü’nü;  Mimar Martin Elsaesser Ulus’taki tarihi Sümerbank binasını inşa etmiştir. GuilioMongeri ise Ankara’ya Ziraat Bankası’nı kazandırmıştır. 

İlk dönemler mimari alanında yetişkin eleman sıkıntısı nedeniyle daha çok yabancı mimarlara inşa ettirilen kent Cumhuriyet’in ilk mimar kuşağının yetişmesiyle birlikte yavaş yavaş bu mimarların ellerine teslim edilmeye başlandı. 1930’lı yılların sonunda ülkedeki Türk mimar sayısı yalnızca 150’den ibaretti. Daha sonra Kurulan Güzel Sanatlar Akademisi, yerli mimarlarımızı yetiştirmeye başlamıştır. 

Çankaya Köşkü

1920’lerin Ankara’sı toplam 20 bin nüfusa sahip ıssız-sessiz, kışın çamuru, yazın tozu bitmez küçük bir Orta Anadolu kentidir. Çankaya o yıllarda kentin alabildiğince uzağındadır. Bugünkü Devlet, Resim ve Heykel Müzesi’nin bulunduğu tepelerin eteklerinden Çankaya’ya kadar inen her yer asma kütükleri, bağ artıkları, yabani çiçekler ve dikenlerle doludur.  Ankara merkezinden Çankaya’ya çıkmak şehirlerarası yolculuk gibidir.

Atatürk, 27 Aralık 1919′da Ankara’ya geldiğinde önce Ziraat Mektebi’nde, sonra da tren istasyonundaki Direksiyon denilen binada oturdu. Ankaralı bir Ermeni tüccar tarafından 1800’lü yılların son çeyreğinde yaptırılan ve sonrasında kentin zengin ailelerinden Bulgurzadeler’in eline geçen Kasapyan Köşkü olarak bilinen bağ evi, Ankara Müftüsü’nün gayretleriyle halk arasında toplanan 4500 lira bağış sayesinde Bulgurzade Tevfik Efendi’den alınır ve Mustafa Kemal’e hediye edilir. Mustafa Kemal Ziraat Mektebi ve Direksiyon binasından sonra Ankara’daki yıllarını 1921 yılında yerleştiği bu bağ evinde sürdürür. 

Atatürk, bugün müze olan Köşkte, Kurtuluş Savaşı’nın sıkıntılı günleriyle Cumhuriyet döneminin mutlu günlerini birlikte yaşadı. Annesi Zübeyde Hanım ve eşi Latife Hanım da bir süre burada oturdular. Kasapoğlu Köşkü, 1924 yılında Mimar Vedat ve Mimar Arif Hikmet Beylerin yaptığı ilavelerle bugünkü durumuna getirildi. 

Atatürk Köşkü

“Pembe Köşk” olarak bilinen ikinci Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün planı Avusturyalı mimar Prof. ClemensHolzmeister’e aittir. Yapımına 1931 yılında başlanan köşk 1,5 yıl gibi kısa bir sürede tamamlandı. Üç cephesi Ankara taşıyla örülüdür. Hâkim renkler Atatürk’ ün sevdiği pembe ile yeşilin çeşitli tonlarıdır. Köşk’ün odalarının tavanları Türk usulü süslemelerle donatılmıştır.

Pembe Köşk

Cumhurbaşkanlığı bahçesinde Atatürk döneminden kalan üçüncü yapı, kız kardeşi Makbule Atadan için yaptırdığı “Camlı Köşk”tür. Mimar Seyfi Arkan tarafından planı yapılan köşkün inşaatı Nisan 1936′da tamamlandı. 1951 yılından itibaren Yabancı Konuklar Köşkü, 1954–1970 yılları arasında Başbakan ve Senato Başkanı Konutu oldu. Bu bina, halen “Devlet Konukevi” olarak kullanılmaktadır.

Bu sayfa 315228 kere görüntülendi.
<< Geri Dön